Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ya göre, dünyanın en yaygın kullanılan glifosat’ın insanlarda muhtemelen kanser yaptığını açıkladı. Siz Dünya Sağlık Örgütünün muhtemelen dediğine bakmayın. Bu kadarını bile söylemeleri bir mucizedir ve sorumluluktan kaçmaktır. Çünkü bunlar da biliyor ki er veya geç foyaları ortaya çıkacaktır. Çıktığı taktirde de “biz bu konuya daha önce dikkat çekmiştik“ diyecekler. Böyle teknik kavramlarla kelime oyunu yaparak insanları on yıllardan beri zehir verip kandırıyorlar.
Bu durumda hafif bir şüphe dahi olsa kategorik olarak glifosatın kullanımı yasaklanmalı. Lakin sistem öyle yapmıyor. İnsanların zehirlenmesini kasıtlı ve bilinçli bir şekilde onaylıyor. Laboratuvarlarda da yalan ve aldatma teknikleri çok yaygındır. Glifosatın üreticisi Bayer, daha önce Monsanto Firması (Bayer Firması Monsanto Firmasını 2016’da 66 Milyar Avro karşılığında satın almıştır. Firmanın Ticari ismi Roundup dır. Dünyada şimdiye kadar yapılmış en pahalı satış.) glifosatın kanserojen olmadığını kanıtlamak için sahtekâr bilim adamlarına milyonlarca para harcamaktadır.
Monsanto, genetiği değiştirilmiş tohumlar üretmektedir. Bu, glifgosat’ın diğer bitkilerden 20 kat daha fazla hayatta kalabileceği anlamına gelir. Burada genetik mühendisliği yapılıyor. Bir bitkinin kendi başına daha dayanıklı değil de, zehirlenmeye karşı dayanıklı hale getiriliyor.
Glifosat, çok yaygın olarak kullanılan bir bitki zehiridir. Dürüst çevre araştırmacıları, püskürtülen glifosata verilen onay miktarı kurbağayı bile öldürebileceğini bildirmektedir. Bitkileri zehirlediği gibi insanlarıda uzun vadeli ağır hasta eder. Bu zehirden her yıl dünya çapında binlerce milyon ton püskürtülüyor. Neredeyse artık tüm insanların idrarında glifosat saptanabiliyor. Bu çok ciddi olduğu kadar, vahim bir sorun, inkar edenlere de ciddi bir soru? Glifosat idrarımızda ne arıyor ve nasıl girdi?
Glifosat sadece kanserojen olarak değil, aynı zamanda bir triptofan soyguncusu olarak da bilinir. Hızla artan depresyon sayısının nedeni bu mu? Çok geç olmadan kendinizi koruyun.
Yıllar önce bir Fransız gazeteci, Monsanto temsilcisi ile yaptığı bir röportajda, glifosatın sağlığa zararlı olmadığını iddia ediyor. Gazeteci daha önce hazırladığı bir bardak glifosatı içmesini önerir. Bu lobici muhtemelen böyle bir manzarayla karşı karşıya kalabileceğini beklemiyordur ve glifosat içmeyi kesinlikle reddediyor.
Buna rağmen Türkiye dahil tüm dünya çapında alabildiğine glifosat uygulanılıyor. Nerede kullanılırsa kullanılsın, düşük çocuk sayısı giderek artıyor. Bu bağlamda hayvanlarda da düşük sayısı artıyor. Ve kanser hastalığı günden güne daha da çok artıyor.
Küba, glifosat olmadan nasıl geliştirilebileceğinin en iyi örneğidir. İhtiyaç seni yaratıcı kılar misali. Bu maksimuma göre, Küba dünyadaki en iyi organik tarıma sahiptir. Amerika’nın ambargosu ve izolasyonu sayesinde Küba’ya zehir on yıllarca gitmedi. Bu tür ambargolar yürekten karşılanabilir. Pestisitler ve yapay gübreler yerine, tarım arazilerinde mantar ve yer solucanları kullanılmaktadır. Böylece, Kübalılar ekolojik sürdürülebilir kriterleri güvence altına aldılar. Günde iki veya üç ineğin gübresi beş saat yemek pişirmek veya evi aydınlatmak için yeterlidir. Ve geriye kalan en iyi organik gübre. Bu, çevrimi kapatır. Kübalıların tarımdaki başarıları Monsanto tarafından propaganda olarak ilan edildi. Ancak, Kübalıların başarısı dünyada görülmemiş bir başarıdır. Türkiye neden bu güzel ve doğal gelişmeyi örnek almıyor?
Zehirli kimyasal ilaçların doğada bir işi yoktur. Doğa bizim öğretmenimiz ve o bir self-servis mağazası değil. Buna koşulsuz saygı göstermeliyiz. Toprağımızı ve Doğamızı sağlıklı tutmak zorundayız ve ona riayet etmek zorundayız. Onu yok etme hakkımız olamaz. Atık ve yıkım kavramları insan icatlarıdır.
On yıllardan beridir Türkiye’de glifosat çok yaygın bir şekilde her şehrimizde sinek ilaçlaması adı altında püskürtülüyor. Bu zehir sadece şehirlerimizin meydan ve sokaklarından püskürtülmüyor. Aynı zamanda sözde böceklerden korumak amacıyla bütün sebze ve meyvelerimize de püskürtülüyor. Havadan ve üstümüzden geçen uçaklardan da Chemtreails (Çok ağır Metaller, bakınız püskürtülüyor.)
Bunların hepsi sadece yok olmamız için değildir. Ağır hastalanıp yok olmamız kesin, lakin gelecek nesillerimizin sağlıklı dünyaya gelmesi de mümkün değildir. Burada özellikle sesini bu alçaklığa yükseltmeyen Vatan-Millet-Sakarya havarisi olanlar çok iyi okusun, gelecek nesillerimizin hepsi zeka özürlü ve sakat doğacaktır. Hedef en geç 2050 yılında tamamlamaktır.
Ayrica Dünya Sağlık Örgütü WHO kanser araştırma ajansı yüksek frekanslı elektro manyetik radyasyonu özelliklede cep telefonlarını 8 yıl önce potansiyel kanserojen olarak açıkladı. İnsanlar her zaman ve her türlü elektromanyetik radyasyona maruz kalıyor fakat asıl önemli olan nokta yoğunluk arttıkça riskler artıyor, işte o yüzden 5G en tehlikelisidir. Tıklayın okuyun
Ben Vatanımı ve Milletimi çok seviyorum, onun sağlıklı yaşaması için elimden geleni yapacağım. Ancak benim bildiklerimi bir çok insan da biliyor. Bunun bilinmemesi mümkün değildir. Burada sorulması gereken soru şu, neden doğrular söylenmiyor? Halkımız bunu sorgulamak zorundadır.
Doğayı korumak için Milyarlarca Ağaçlama yapan, Haliçi pislikten kurtaran ve Külliye de sigarayı yasaklayan Cumhurbaşkanımız nasıl bu zehirlemeye müsade ediyor aklım almıyor. Bunu anlayan varsa bana lütfen açıklasın.
Biz ne yapabiliriz?
İstersek bir çok şeyi değiştirebiliriz. GDO’lu ürünleri satın almayın ve glifosata karşı çıkın.
Her şeye rağmen şunu hiç unutmamak gerek, hezeyan içinde ahlak yoksunu olanlar iftira kumpasının yalancı borazanları devreye girip büyük tuzak düzenlerse hiç şaşırmayın. Çünkü onların kaybedecekleri çoktur. Biz şuana kadar kayıp vereceğimiz kadar vermişiz.
Bin yıldır birileri bizim sabrımızı zorladı ve halâ zorluyorlar ve yok olmamızı emrediyorlar. Siyasette uyduğumuz vakit yolun sonuna girmek kaçınılmazdır. Sabrımız tükenmiş, tahammül mülkü çoktan yıkılmıştır, ya yanıp kül olacağız yada şeytana karşı kazanmak zorundayız.
Fuat AKPINAR