Borcunu ödeyemeyen şirket batar.
Borcunu ödeyemeyen devlet ise müstemleke olur. Saygınlığı kalmaz. Dostu kalmaz. Toprak bile isterler!. İsteneni verir. Sevr’de gördük. Vergiyi bile alacaklı devlet toplar. Düyun-u umumiye neydi?
Bu dışarıya karşı olandır.
İçerde ise, yasa tanımazlık artar, Şiddet artar. Soygun, vurgun talan artar. Hırsız artar kısaca. Ek olarak en korkuncu korku artar. Her kişi orman yasaları ile korumaya kalkar kendisini.
Bir düşünür der ki; en çok yasa, bozuk düzenin hakim olduğu dönemlerde çıkar.
Çift koldan çıkan yasaları yayınlamaya yetişemiyor resmi gazete!…
Bunlar da yetmez. Zulüm ve baskı artar ülkede. Özgürlükler kısıtlanır. Demokrasiden eser kalmaz.
Ara ki bulasın sosyal hukuk devletini.
Ama en çok sözü edilen de demokrasi ve özgürlükteki bolluktur.
Hem içerde hem dışarıda güçlü görünmek için, saygınlığı ihtişamda ve gösterişte arar olur iktidar.
Osmanlının en borçlu ve güçsüz olduğu dönemlerde yaptırılmıştır en muhteşem saraylar.
*
Batıyoruz.
Gazeteler bile basılamaz hale gelmişse ne kalmıştır geriye!…
Kendi kendisine yeten 7 ülkeden biri hayalleri masallar gibi nesilden nesile anlatılır hale gelirse yakında, kimse şaşırmasın. Ne hayvancılık kaldı ülkede, ne de tarım!… “Bir zamanlar” diye başlayacak sarı inek masalları uzak değil.
Sanayi zaten hayal!…
Dışardan ithal malzelererle derleyip toparladığımız ve “yaptık” diye böbürlendiğimiz tanklara hareket, helikopterlere uçuş izni çıkmadı!.
Yerli ve milli araba için milletin bi-yerlerine koymaya talip olanlardan da ses seda çıkmaz oldu.
İthal inekler nedeniyle, “milli ve yerli” tezek bile üretemez olduk!.
“Bul kupon arsayı, dök betonu, çık kat üstüne kat” yöntemiyle dikilen kuleler gözümüzden öte yerlerimize batar olsa da doyurmuyor artık ne yapanların karnını, ne “babalar gibi satanların gözünü, ne de avutuyor kalkınmayı beton yığınlarında arayanların kalkınma hayallerini!…
Beton yığınlarının altında hapis kaldı umutlar.
Çığlıkta hepsi!… B a t ı y o r u z !…
*
Unun çuvalı 95 liradan 175 liraya yükseldiği haberleri ile keyfi kaçan BAKAN, sorUN, olan “UN” pankartıyla halkın karşısına dikilip umud-UN bittiği yere gelindiğinin de adeta sinyalleri veriliyordu!…
*
Bin dediler Ali’ye… Bindi!…
İn dediler Ali’ye… İndi!…
Zaten onun için hiç dert değildi!.
Dolar, dolsa da olurdu, dolmasa da!… “Bize ne dolardan, ister dolsun… ister dolmasın” dedi. Dolar doldu!.
Olsun!… Sarayda her şey boldu!..
Koskoca sarayda, kavun, karpuz, hıyarla “itibar” mı olurdu?
Un yoksa; ejder suyu eşliğinde pasta!… Lıçi, Efuli… Zencefilli somon…
*
Batarsa gemi batar!… K a p t a n’ı değil!…
9 Eylül 2018
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci.