O`nu ilk gördüğümde, “aman Allahım çok tatlı” deyivermiştim. Japonlara benzeyen çekik gözlerinin etkisine kapılıp eriyivermiştim… Ben, o`na aşkla baktıkça, çatıp kaşlarını gözlerini kaçırması çok üzmüş olsa da seviyordum.
Kendimi, nasıl sevdirebilirdim, bilmiyordum. Çaresizlik içinde elimden gelen tüm şirinlikleri sergiliyor olsam da, kayıtsız kalıyordu hınzır. Ah, çok havalıydı çok, ha bir de çok şeker. Her baktığımda o tatlı yüzüne yeme arzusuna kapılıyordum. Ne yapabilirdim, bir punduna getirip de öpebilsem, mıncıklayabilsem yanaklarından, ısırabilsem yumuşacık kollarını.
Bir gün o`nu görme arzusuna engel olamayıp ziyaretine gittim, uyuyordu. Annesinden izin alıp odasına girdim sessizce, seyre daldım öyle güzel uyuyordu ki, ha bir de masum. Her gördüğümde içimde ısırma arzusunu uyandıran bu güzellik beni deli ediyordu. Usulca eğilip öptüm uyandırmadan, oh mis gibi kokuyordu! Tazecik!
Uyanmasını beklerken çayımı içip, annesinin sohpetine eşlik ettiysem de aklım o´ndaydı hep. En nihayetinde uyandı süt kuzusu, pek de havalı gıcık. Oturma odasına geldiğinde direk annesinin yanına koştu. “Aman havanı sevsinler, yerim seni” deyince, annesinin hoşuna gitse de, o hiç hoşlanmadı bu durumdan. Yine, o en asabi tavrını takınıp, bir ayağıyla yere sertçe vurup “aslında ben seni yerim” yeter artık der gibi bir bakış attı, korktum. Olsun, her hali güzeldi onun, aşığım işte bana ne dese de. Bizi yakınlaştırmaya çabalasa da başaramıyordu annesi, söz geçiremiyordu bizimkine inadı inat. Öptürmiyecekti işte! Bir kere gülse yüzüme razıydım oysa ah!
Mevsimlerden yaz, hava çok sıcak, tam da neyi bahane etsem de görsem diyordum kendi kendime. Telfonum çalıyor, annesi “havuza gidiyoruz, sen de gelsene”, diyor, olur diyorum hevesle. Kör istedi bir göz Allah verdi iki göz, benden iyisi yok. Hazırlanıp çıkıyorum çabucak evden. Onlar benden önce varmış, arayıp buluyorum kalabalıkta. Annesi güneşleniyor, yanına oturup etrafı sevrediyorum. Aşkı arıyor gözlerim, havuza girmiş meğer bizimki. Güneşin de etkisiyle uykuya dalıyor annesi. Tam da sırası, dayanamayıp yanına gidiyorum, su keyfini yerine getirmiş olmalı gülümsüyor bana tatlı mı tatlı . Havuzun kenarında durup su sıçratıyorum güzelliğe, o`da karşılık veriyor gülerek, cilveleşiyoruz karşılıklı. Birden benden uzaklaşıveriyor, gittikçe derinleşen havuzda ilerliyor. Çağırıyorum, her zamanki gibi umursamıyor. Panikliyorum, ani bir hareketle suyun dibinde buluyor kendini, çırpınıyor kuzucuk. Atlayıp suya kurtarıyorum hemencecik, ıpıslak olsam da umurumda değil. Bağırışlarımıza uyanıyor annesi şaşkın, telaşlı bakıyor bize. Sakinleştirmem zaman alıyor. Çok korkmuş tir tir titriyor, yavrucak.
Toparlanıp eve gidiyoruz, ıslanmış elbiselerimle ve kurtarıcı edamla yürüyorum caddelerde gururla. Artık beni sever heralde. Annesi, dönüp dönüp teşekkür ediyor defalarca. O ise şaşkın gözleriyle bana bakıyor. Kıyamam, küçük Sudeme ne çok korkmuş. Duş alıp, bir güzel uyuyor minik kedicik. O, uyurken biz de olayın şokunu üzerimizden atmaya çalışıyoruz. “Nazarım mı değdi” diyorum üzülerek. Annesi kızarak “saçmalama, neler aklına getiriyorsun” diyor.
Dişlerimi sıkarak sevdiğim güzellik, uykulu, yumuk yumuk gözleriyle odaya giriyor. Annesi okşayıp saçlarını öpüyor kucağına oturtup, beni göstererek “teyzen hayatını kurtardı, artık sev o´nu olur mu” diyor yumuşak bir sesle. Aman da aman dünyalar benim oluyor birden, koşup yanağımdan öpüveriyor. Oh be sonunda istediğim oluyor. ” Allahım sen nelere kadirsin” diyorum, gülüşüyoruz.
O küçücük iki yaşındaki kız çocuğunun “ben seni yerim” dediğimde, gerçekten yiyeceğimi düşünüp, sinirlenerek ayağını yere vuruşu, bir elini havaya kaldırıp bana doğru sallayarak “aslında ben seni yerim” diye kendini korumaya çalışmasındaki tatlılığı anlatmam ne mümkün.
Aşkım karşılıksız değil, artık seviliyorum. Her karşılaştığımızda hınzır bir gülümsemeyle kucağıma atılıyor. Hatırlatıp, yeme istemimin sebebinin aslını tane tane açıklıyorum. “ Biliyorum, insanlar yemek değildir” diyor. “Ay çok şeker yerim” diyorum, istem işte… Kahkahalar atıp, sarılıyoruz birbirimize…