Adalet-i İzafi’nin Adaleti Mahza’ya Karşı Makyavelist Mücadelesi
Adalet vicdanın, zulüm nefsin sesi, adalet-i izafi ise şeytanın sağdan yaklaşmasıdır.
Adalet anlayışının kırılması erken bir vakitte olmuştu. Efendimiz’in “refik-il ala”ya kavuşması üzerinden yaklaşık 25 yıl geçmişti. Ne oldu ise olmaya başlamış ve İslam dünyasında kırılmalar başlamıştı. Ve tarihte hep varolan bir görüş İslam toplumuna da sızdı. Çoğu kurtarmak için azı feda et. Buna fetva bulma telaşına düşen alimler cevabı yapıştırdı. Adalet ikiye ayrılır: Adaleti Mahza ve Adaleti İzafi… Mahza denen adalet türü azı da çoğu da hiçbir kafi ya da mü’mini çoğun (umumun) selameti için feda etmezken, izafi (göreceli) adalet mücbir sebepler karşısında azı (içi kan ağlaya ağlaya) feda edebilmeye cevaz verdi.
Yezid’e sormuşlar: Neden zulmediyorsun. Demiş: Ahali iki şekilde yönetilir. Adaletle ve Zulümle. Ben demiş, adaleti bilmiyorum… Unutmayın Yezid de Müslüman’dı.
Ve adaletin mutlak manadaki belki son savunucusu Hz. Ali’ye, izaficiler çıkarmadıkları sıkıntı bırakmadıkları gibi, sonunda –hem de- mescide namaz esnasında öldürttüler. İşin bu noktada kalacağını düşünmek sadece hayaldi. İzaficiler bu sefer de Hz. Hasan’ı zehirleterek katlettiler. Bitmedi… Adaletin neseben sahipçileri hala hayattayken huzur bulamayacaklarını iyi bilenler, Kerbela’da Hz.Hüseyin’i katlettiler. İzaficilerin yanında, -çok değil- 48 yıl önce Efendimizi gören gözler de vardı. Ve şimdi kan çanağı gözleri ile Hz.Hüseyin efendimizin kellesi ile top oynayan zalimleri izliyor ve isyan ediyordu. Ama iş işten çoktan geçmiş, artık İslam âlemindeki iktidar kesiminin elleri kana bulanmıştı.
Bu gerçekler ışığında düşünün: Adaletten asla taviz vermeyen bir anlayışın elçisinin göreceli adaleti (adalet-i izafi) tasvip ve tasdik edebileceğini iddia edebilecek bir kişi var mı?
Şeytan direkt temasa geçmez insanlarla. Hep aracı kullanır. Bazen soldan gelir bazen alttan bazen üstten, ama en tehlikelisi sağdan geliştir. Mü’minin kulağına üfler: Bu işi “hayr” için yapmalısın… Allah için… Sonra iş çığırından çıktığında, sağ sol yaklaşmalarına gerek kalmamıştır. Her yol artık Roma’ya çıkar. Fasit dairenle mutlu musun?
Faiz haramdır, ama piyasa koşullarında mücadele edebilmek için ben almalıyım. Zira müslümanlar güçlü olmalıdır. Para güçtür! Çok para kazanırsam çok hayırda bulunurum.
Kul hakkına girmek en büyük günahtır. Ama ben daha büyük bir amaca ulaşmak için bazı kişilerin ufak tefek haklarını çiğneyebilirim. Örneğin o’nun iyiliği için(!) bana emanet ettiği mahremine hıyanet edebilirim. ‘Kafam bozuldu’, ‘canım sıkıldı’ diyip o’nu tehdit eder, satabilirim. Kendimi düşünüyorsam namerdim(!)
Bir başka açıdan ele alacak olursak; insanların; nankör, yalancı, ikiyüzlü, tehlike karşısında korkak, kazanç karşısında çıkarcı olduklarını bütün bunları bilerek onlara muamele etmek gerektiğini, zira iyi olmayan insanlar arasında iyi kalmak isteyen bir insanın er geç ortadan silineceğini dolayısıyla insanın iyi olmamayı öğrenmesi gerektiğini tavsiye eder İtalyan siyaset bilimci Machiavelli.
İnsanlığı kümülatif bir değer olarak algılayıp, ona dair olan her şeye ilgi duyuyormuş gibi yapmayı, sağ gösterip sol vurmayı, ucuz iyilikler yapıp kendini cömert göstermeyi mubah gören insanların gücünden bahseder ve ekler:
‘Nezaket, başkalarına kendini ne kadar fazla düşündüğünü, onları ise ne kadar az düşündüğünü belli etmeme sanatıdır.’
Öyleyse, birçok adam geçinen, Müslüman’ım diye ortada gezinen kişilere,
Machiavelli de böyle diyordu değil mi?
Ey Mü’min kardeşim! Amaca ulaşacak tüm yollar (gayri meşru da olsa) mubahtır!
Peki… Senin Peygamberinin adı ne?
Geçmiş olsun