İnsan hep bu mu!?… Hep kendisi akkaşıktır da, karşısındakinde midir her türlü melanet?. Kendisini akkaşık sayana göre, herkes kendisi gibi oluverse ne kin kalacaktır gönüllerde, ne de nefret… Öyle mi? Her çeşitten kötülüğün de kökü kazınıverecektir toplumdan… Öyle mi? Zira “onlar” diye hitap edilecek kesim kalmayacaktır.
Haksızlıklar da, hukuksuzluklar da kendisi dışındakilerin eseri yani..
Tanrı insanlığa dair her türden iyi hasletleri kendisinden esirgemezken, niçin böylesine cimri davranmıştır ki, diğer kullarına!?…
Bilimsel karşılığı yatsıtmadır bunun. Yani, kendi eksiği üzerinden karşıyı suçlama… Basitliğin ve acizliğin bir başka şekli yani…
*
Psikolojik bir rahatsızlıktır yansıtma. Her melaneti kendisi dışında aramak… Kendi çevresi dışındakileri “hasım” görmek… Kendisi dışındakileri kötülüklerin kaynağı görmek… Bir psikolojik bozukluğun ürünüdür bu durum.
Şayet toplum eleştirel düşünce sistemi yerine, özellikle eğitim yoluyla dogmatik baskılara maruz bırakılmışsa, psikolojik rahatsızlık sayılan “yansıtma”ya maruz kişiler toplumda geniş yandaş kitleleri bulur. Tarihin kaydettiği bütün diktatörlerin türeme şekli budur.
Kendilerini yeterince topluma anlatamayan, toplumda aradığı yeri bulamayan, kısaca toplumla bir biçimde hesabı olan herkes “yandaş” olmaya gönüllüdür. Kendisini ifadeye alan bulmuştur.
Bu noktaya gelmiş veya getirilmiş olan toplumda “ortak akıl” oluşamaz. Çünkü kendileri için düşünen, kendileri için söyleyen, gerektiğinde kendileri için öfkelenen, hatta söven birisi vardır. Akıl yürütmenin, çare üretmenin, geleceği yönlendirmeye dair rol üstlenmenin gereği yoktur. Herşeyi “O” bilir… “O” düşünür, “O” yapar.
Şayet toplumda “Ben bilmem “O” bilir” düzeni yerleşmişse, gelenekselleşmiş bu yapıyı bilinen sosyolojik yöntemlerle yıkmak kolay değildir. Zira “O bilir” yöntemi, gitmemenin de usul ve yöntemlerini sonuna kadar kullanmasınıni bilecek ve o usul ye yöntemleri(!) de kendisi için hem mübah hem de yasal hak sayacaktır.
*
Özü “O Bilir” olarak özetlenebilen böylesi bir “yansıtmacı” tek adam düzenin hakimiyeti altında bulunan bir toplumda “geleneksel muhalefet” yöntemlerinin işe yaramayacağı açıktır.
Aklı başındaki muhalefetin ilk bilmesi gereken nokta budur.
Hele ki, muhalefete musallat olan kendi içindeki koltuk kavgası “O Bilir” idaresine sonsuz serbestide hareket olanağı sağlıyorsa… Kahırdan başka ne düşer muhalefetten yana tavır almışlara!…
Yeri ve zamanı geldiğinde gereken görevi üstlenemeyen ve gereğini yapamayan muhalefete “OLMAZ OLSUN!” demek geliyor içimizden de; neylersin ki; YAŞADIĞIMIZ TOPLUMU, “demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti kılma” yönünde verilmiş bir sözümüz var.
19 Ağust. 2018
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci