Okuması yazması yoktu ninemin. Ama feraset sahibiydi.
Aklı, izanı vicdanı vardı. Aklıyla arar, izanıyla kurgular, vicdanıyla tartardı her sözünü.
Sözlerini aynası bilirdi kendisinin.
“Mizanı (ölçüyü-teraziyi) el tutmaz vicdan tutar” derdi. “Kirli vicdanın tuttuğu ya terazi kabaktan olur, ya da dirhemi boktan olur, güvenilmez” derdi.
Adaplı konuşmaya da ölçülü bir tanım geliştirmişti kendince. “Ağzına(diline) geleni söyleme sakın; birini tut, sekizini yut” derdi. “Boğaz dokuz boğum” deyimini de buna bağlardı.
Hepsi bu kadar da değil. Namus ve haya kavramlarını, ağız, şalvar ve ip sözcükleriyle öylesine bir bağdaştırmıştı ki, arlanma kavramına yepyeni bir anlam kazandırmıştı.
Keşke, kirli ve hoyrat siyaset sahipleri onun bu kazanımlarını bilselerdi de, birazcık ders çıkarabilmiş olsalardı. Derdi ki;
- Ağız, şalvarın ipi gibidir. Sıkı tut ki, ar’ın namusun içinde kalsın. Ne edebine söz gelsin, ne de namusuna göz dikilsin.
Sözü namus bilir ve devam ederdi:
- Sahip çıkmayacaksan içindekine, şalvarda ipin işi ne?
İnsani ve ahlaki değerlerin korunması da erdem değil mi ki zaten?
Şalvarın ipini sıkı tutamayana “Gevşek” der Anadolu insanı. Dil de dahildir buna. Gevşek dediğine iyi gözle bakmaz. Muteber adam da saymaz.
Arsız ve güvenilmez bilir. “Arsızlık, ar damarı çatlamışlıktır” Anadolu insanının nezdinde… Edep ve haya yoksunluğu olarak görür bu.
Yüzü kızarmaz ar damarı çatlamışsa adamın.
Bu noktadan sonra ne şalvarı ip tutar, ne de dil kazıkta durur… Ne de boğazın dokuz boğum oluşu umurundadır artık. Yılların birikmiş kin ve nefreti dökülürken dudaklarından, sanırsınız ki hırsından çatlayacak; kendi öfkesinde boğulacak.
Mübah görür her sözü kendine. Arsızlığı cesaretinin kaynağıdır artık. Ne dilin şirazesi kalmıştır, ne de hakaretlerin endazesi.
Siyaset, kirli dile çoktan kurban edilmiştir artık. Ve bu noktadan sonra siyaset, hizmet yarışı olmaktan çıkmış, seçim kazandıracak her yolun mübah sayılacağı bir mecraya sürüklenmiştir!..
Öylesine kirlenmiştir ki siyasetin dili, kendi inançlarını bile kirlettiğinin farkında değildir artık.
En acısı da, bunca olanlar karşısında hukukun sessizliğidir…
Hukuk biterse, çöken devletin çatısı altında kendilerinin de kalacağını bilmez değillerdir hem yasaların koyucuları, hem de uygulayıcıları.
Bir soranı kalmamıştır artık, “bu aymazlık neden”?
Kendilerini milletin inançlı (!) vekilleri görenler bile; kendi inançlarına bile ihanete varan yalan ve safsatalarla dolu söylemleri halk kitleleri önünde dile getirir hale gelmişlerse kalmış mıdır ahlakın, o dürüstlüğün inancın kırıntısı?
Dini kirli siyasetine araç yapabilmek adına hayasızca kullanmanın adı “siyaset yarışı” ise bin lanet öyle siyasete de, hizmete de, siyasetçiye de!.
Ey Allah’ım sana bir soru; Şu sözler edilirken sen neredeydin?
- Allah bizim başımıza başbakanı(mızı!) nasip ettiği için her gün iki rekat şükür namazı kılmalıymışız.
- Erdoğan ümmetin lideriymiş!..
- Erdoğan’a dokunmak bile ibadetmiş!..
- Erdoğan Allah’ın tüm vasıflarını üzerinde toplayan lidermiş.
- Başbakanın sözü peygamber sünnetiymiş.
- Erdoğan’ı Görünce salavat getirirlermiş.
- Peygamber hata yapmış, bunlar yapmamış.
- Cumhurbaşkanına itaat, farz-ı ayınmış (Mutlak yapılması gerek)
- Peygamberin de diploması yokmuş!.. (Olmadığı yönünde itiraf gibi…)
- AKP’ye oy, kıyamet gününün beraat belgesiymiş.
- AKP’ye oy verenler ahirette sorgudan muafmış.
- Aya, 4 şeritli yol yaptık deseler, seçmenleri inanırmış…
- Hey Allah’ım, buna inanan senin kulların mı aptal… Yoksa bunu söyleyen kulların mı çok kurnaz?
Sorumu yineliyorum; Ey Allah’ım: Bu sözler edilirken sen neredesin?
Dünyalık suçları ahirete ertelemek, yasal mıdır?
Yukarıdaki söylemlere inanacak kadar saf (!?) kullar yaratmak, yüce şanına dokunmaz mı senin!?..
Sırf bir makam kapma, ya da kaptığı makamı kendisine mülk görüp bırakmama uğruna, dini çarpıtarak, halkı kutsalları üzerinden aldatanlara bu fırsatı vermek, yüce şanına yakışır mı senin!?..
Hey Allahım!.. Bunca “Gevşek” adamı ülkenin başına garez olsun diye mi saldın?
Hep mi silip, süpürüp götürdün, ağzını şalvarın ipi bilenleri?
Yeter artık, delip takıp, salma!.. Faydası yok, ne halka, ne topluma, ne de sana.
Madem saldın; biraz da takip et!..
Ülkenin hukukundan umut yok!.. Onun takibe alacağı yok!..
Mehmet Halil Arık
Emekli eğitimci – DENİZLİ